10 Eylül 2016

Ayvalık


Alaçatı'dan sonra ikinci merak ettiğim yer Ayvalık oldu. Yıllar önce ailemle gezdiğim Ayvalık ve Cunda Adası tatlı anılardan canlanıp beni çağırmaya başlayınca eski bir rum binasında bu yaz açılan çiçeği burnunda butik otel Madra House konuk evinde yerimi ayırttım ve yine otobüs yolculuğunu tercih ettim.







Ayvalık eski rum mahallesi, birbirinden güzel ve değerli tarihi rum evleriyle dolu. Gezerken ayrıntılarda kaybolup zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz.


Ayvalıkta yıkılmaya yüz tutmuş pek çok bina ve restore edilerek turizme kazandırılan mekanlar içiçe bulunuyor. Ayvalık belediyesi Unesco dünya kültür mirasları listesine girmeyi hedeflediği için restorasyonlarda sadece aslına sadık kalınan projelere onay veriliyor. Bu da yenilenmeyi biraz masraflı ve yavaş hale getiriyor olsa da oldukça güzel çalışmalar ortaya çıkıyor.


Umarım bu güzellikler ince düşünülmüş zarif detaylarıyla tamamen yok olmadan biran önce restore edilerek gelecek nesillere aktarılabilir.




Bölgenin yerel halkı da gelen misafirlere karşı oldukça canayakın ve misafirperver. Otelimi ararken biraz zorlanınca doğru adresi bulmamda yardımcı olup taş yollarda yürütemediğim bavulumu taşıdılar sağolsunlar.


Madra House konuk evi gerçekten dinlenmek için sakin ve nezih bir ortam. Yüksek tavanlı odalarda taş ve ahşabın birbirini nötrleyen sıcak soğuk dengesi hemen hissediliyor. Mekanda sade ve minimal detaylar dikkat çekiyor. Binanın orijinal ahşap zeminini korumak amacıyla içeride ayakkabıyla gezmek yasak bu aynı zamanda hijyenik bir ev atmosferi yaratıyor. Otel sahipleri de saygılı ve mesafeli ilgileriyle misafirlerini en iyi şekilde ağırlamak için ellerinden gelen özeni gösteriyorlar.





Ayvalık sokaklarında birbirinden güzel kafeler var. Bunlardan biri de Pino Cafe. Madra House konuk evinin hemen alt sokağında yer alan Pino Cafe'de günün kahvesini içebilir ve mekan sahibi Pınar Hanımın maharetli ellerinden çıkan leziz bir öğle yemeği yiyebilirsiniz.



Ayvalık rum mahallesinde tarihi evler çok olunca antika eşya dükkanları da bir hayli fazla. Kahve keyfiniz için birer yaldız ve çini süslemeli fincan almak hiç fena olmaz ya da porselen bir biblo veya duvarda sergilemelik bir tabak.





Ayvalıkta tavsiye edebileceğim ikinci kahve mekanı da Cafe Caramel. Burada mavi dantelli mermer masada içtiğim damla sakızlı Türk kahvesinin tadı hala damağımda. Kahvenizi yudumlarken pofuduk kedicikleri okşamayı ve karşı tezgahtaki antikalara göz gezdirmeyi ihmal etmeyin.


Rum mahallesinden Cunda'ya gitmek için sahil yoluna inip Cunda minibüslerine binmeniz yeterli.
Cunda Adasının girişinde Despot'un evi diye anılan tarihi bina karşılıyor gelenleri. Burası 1862 yılında Despot adında bir rum tarafından inşa edilmiş. Despot'un ölümünden sonra bina Osmanlı devleti zamanında öksüz yurdu ve ilkokul olarak hizmet vermiş. 1980 yılından beri de kullanılmıyormuş.





Cunda'nın en ünlü mekanı hiç şüphesiz Taş Kahve, en az 150 yıldır hizmet veren bu yer, vitraylı kocaman pencereleri, ortada bulunan varaklı devasa aynası, içerde uçuşan minik kırlangıçları ve dolup taşan müdavimleriyle geçmişten günümüze hiç eskimeyen bir gelenek cunda için.
Ben Taş Kahvede tavşan kanı bir çay içmeyi tercih ettim.


Ardından bahçesindeki ağaçlara astıkları mavi nazar boncuklarıyla dikkat çeken ve gelen geçen turistlerin mutlaka fotoğraf çektirmeden geçmediği Ağaç Altı kahvede rengarenk bir dondurma yemeden duramadım.


ve akşam yemeğinde mutlaka balık keyfi öneriyorum

Ayvalık ve Cunda izlenimlerim bu kadar. Bir sonraki gezi postumda görüşmek dileğiyle mutlu haftalar.





KIYAFETLER
Siyah şapka: Bershka
Siyah üst: Koton
Pantolon: Olgun Orkun
Güneş gözlükleri: Mango
Terlik: Mango
Sweatshirt: Mango
Etek: Ticket
Spor ayakkabılar: Nike